MODA-TASARIM-TEKSTİL

MODA-TASARIM-TEKSTİL
MODA-TASARIM-TEKSTİL

16 Ocak 2010 Cumartesi

1 Ocak 2010 Cuma

Moda tarihinin inanılmaz gerçekleri :)


Altından pahalı kumaş Mor ipek, Antik Roma'nın en gözde kumaşı. İpek, ta uzaklardan Asya'da getirtiliyordu ve ağırlığınca altına eşdeğerdi. Kumaşı boyamakta kullanılan mor renk ise 20 kat daha pahalıydı. Bu renk, deniz salyangozlarından elde ediliyordu ve bir elbiselik kumaşın boyası için 10 bin salyangoz gerekiyordu. Çadır kadar elbiseler içinde 15. ve 16. yüzyılda kadın olmak gerçekten çok zormuş. Çadır büyüklüğünde kabarık elbiseler giyen kadınların oturması, kalkması, kapıdan geçmesi bile büyük bir sorundu. Victoria dönemi kadınları eteklerinin arkasını yastık benzeri dolgu malzemeleriyle şişiriyorlarmış. Bu kabarıklıkların bazıları o kadar geniş ve düz olurmuş ki, insanlar üzerlerine çay bardakları yerleştirilebileceğini söyleyerek alay ederlermiş. Apartman topuklu ayakkabı Chopine, 16. ve 17. yüzyılda moda olan, apartman topluklu bir ayakkabı modeli. Özellikle İtalya'da gözdeydi. Venedikli kadınlar, 75 cm yüksekliğindeki chopine takunyaları giyerdi. Bu takunya, ipek, tahta ve derinden yapılmış. Özellikle kullanışsız olmaları için yapılan bu ayakkabılar, sahiplerinin zengin olduğunu ve birkaç adımdan fazla yürümeye ihtiyaç duymadığını gösteriyor. Yoksullar ise kullanışlı, rahat ve suya dayanıklı ayakkabılar giyermiş. Sürekli ayakta çalıştıkları için... Kabarık saç modelleri Kabarık saç modelleri eski Roma uygarlığında başladı. Zengin kadınların, saçlarını yüksekte toplanan topuzlar şeklinde taramaları için 'ornatrix' adı verilen bu işe özel hizmetkârları vardı. Kadınlar zenginliklerini göstermek için topuzlarının üzerine değerli taşlardan yapılan taçlar takardı. 'Arı kovanı' saç modeli, adını sarmal ipten yapılan kubbe şeklindeki arı kovanlarından almış. Bu modelin yapılmasını sağlayan saç spreyi 1948'de icat edilmiş. Vernikten yapılan bu sprey, saçı sert ve yapışkan hale getiriyor. Üstelik temizlenmesi de neredeyse imkânsız. Ölümcül korse Korse, milyonlarca kişinin sağlığına zarar verdi, hatta zaman zaman giyenlerin ölümüne bile yol açtı. 1859 yılında Fransız bir kadın, bir baloya çok ince bir belle gidişinden 3 gün sonra hayatını kaybetti. Vücudu incelendiğinde, korsenin üç kaburgasını kırdığı ve karaciğerini deldiği görülmüş. Upuzun şapka iğneleri ne işe yarardı? Victoria dönemi kadınları kendilerini, sarkıntılık eden erkeklerden korumak için upuzun şapka iğneleri kullanırlardı. Her yıl Britanya'daki Ascot at yarışlarının Kadınlar Günü'nde, kadınlar olabildiğince şaşırtan şapkalar takardı. Bu şapkalar genellikle, haberlerde, yarışlardan daha çok yer bulunurdu. Katil makyaj 17. yüzyılda, Tofana di Adamo adında bir İtalyan, Aqua Tofana adında bir yüz beyazlaştırıcı makyaj malzemesini birçok kadına sattı. Bu kadınlardan tam 600'ünün kocaları ölünce Tofana tutuklandı. Ürettiği makyaj malzemesinin öldürücü arsenik içerdiğini itiraf etti. Müşterileri bunu, mirasa konmak için kocalarını zehirlemekte kullanmıştı. 19. yüzyılda bedeni örtmek modaydı 19. yüzyılın büyük bölümünde, Batı'daki kadın modası, bedenin tümünü örtecek, neredeyse boyun ve ayak bileklerini de kapatacak şekildeydi. Cildin açıkta kalması rezillik olarak görülüyordu. Ama bedeni tamamen kapatan bu kıyafetlerin, vücut hatlarını sarıp sarmalamasına çok önem veriliyordu. Burnum nereye gitti? İlk estetik cerrahlar yüze, kaz yağı, beyaz meşe ağacı kabuğu ve vazelin gibi tuhaf maddelerle dolgu yaptı. Fakat bunların en yaygını balmumuydu. Ne yazık ki, bu maddenin güneşte yumuşamak gibi bir özelliği vardı, dolayısıyla hastalar ameliyat sonrasında, burunlarının plajda, güneşin altında eriyip gittiğini fark etti. Ruj mu, cadılık mı? Britanya'daki yasa koyucular, 1770'te ruj kullanmayı yasaklayan bir kanun çıkardı. Şuna karar vermişlerdi: "Erkekleri, yaptıkları makyajla evlenmek için kandıran kadınlar, cadılık suçundan yargılanabilir." Mısırlı işçiler, M.Ö. 1158 yılında göz makyajı malzemeleri bittiği için grev yaptı. 16. yüzyılda kadınlar, makyaj temizleyicisi olarak sülfürik asit kullanırmış. Moda yasakları Eski Roma'da kadınların ipekli bir şapka, altın bir yüzük veya dantel bir yaka taktığı için para cezası aldığını biliyor muydunuz? İnanılması gerçekten çok zor olan bu cezanın nedeni, M.Ö. 218'de uygulamaya konulan 'Masraf Kısma Yasaları'. Yasa, kimlerin şaşaalı giysilere bürünüp, kimlerin tekdüze yün elbiseler giyeceğini düzenlemek için hazırlanmış. Bu yasalarla, sıradan insanların, toprağı yöneten asil kadın ve erkekler gibi görünmesi engellenmek istenmiş. İlk yasa, kadınlara ağırlığı 14 gr fazla olan altın takıları yasaklıyor. İngiltere'de 1337'de, Kral 3. Edward, şövalyeden daha düşük seviyede olanların kürk giymesine izin verdi, fakat şövalyelerin üç katı zenginliğine sahip oldukları sürece! Floransa, 1332'de kırmızı renkte ve ipek giysiler, sadece evde giyilebiliyordu. İtalya Peruiga'da 1366'da kadife, ipek ve saten yasaktı. Fransa'da 1583'te yalnızca prenseslerin elbiseleri üzerinde mücevher ve inci bulunabilirdi, altın ve gümüş işleme yasaktı. Çin'de 1680'lerde, sarı renkte giysiler, imparatorun ailesi ve arkadaşları dışındakiler için yasaktı. Meksika'da 15. yüzyılda uygulanan bir kanuna göre, fazla şık giyinenler, para cezasından çok daha katı bir cezaya mahkûm oluyordu.

Her gün duymaya alıştığımız bir kavram moda... Giydiklerimize yön veren, ‘Ben bunu asla giymem’i giydiren, kimilerinin değişen trendler uğruna her sene koskoca bir gardırobu değiştirdiği, yapılan defileler sonrası mankenleri/modacıları birbirine düşüren ve daha aklımıza gelmeyen birçok şey... Moda insanın kendisine yakışanı giymesi mi, yoksa çıkan şeyleri kendisine yakıştırması mı? Ya da giydiklerimiz “bizi” mi yansıtıyor yoksa “olmak istediğimizi” mi? Belki de moda hem bunların hepsi, hem de bunlardan hiçbiri... Bir ortama özgü ortaklaşa yaşama, davranma, düşünme biçimi, yeni olan her şeye bağlanan bir gerçek... Çünkü modanın bulunmadığı bir yerden, etkilemediği bir davranıştan, zaman diliminden ya da toplumdan söz edilemez. Tarihçiler bütün toplumlarda takıların ve giysilerin süsleyici bir özellik taşımanın yanı sıra zenginliği, benimsenmiş olan dini ya da toplumsal durumu belirten simgeler olduğunu ortaya koymuşlardır. Son 30 yılda, modanın geçirdiği evrim, toplumda çağdaş bölünmelerle paralellik göstererek, çeşitliliğin artması, sosyal gruplar arasındaki karmaşık ilişkiler ve değişik sosyal gruplar arasındaki iletişimin büyümesi yönünde oldu. Baskın tarzdaki değişiklikler, değişik sınıflardaki kişilere hızla iletildi. Bu süreçte üst sınıftaki insanlar model olarak büyük rol oynadılar. Toplumdaki sosyal sınıflar içinde ve arasında olan bu parçalanma modanın 3 ayrı kategoride gelişmesine neden oldu: lüks tasarımcı modası, endüstriyel moda ve sokak tarzı. Bu 3 kategori zayıf bir bağ ile bağlanıyor: Sokak tarzının lüks tasarımcı tarzı üzerinde, bu ikisinin de endüstriyel moda üzerinde bazı etkileri var. Bu 3 kategori ilişkileri arasındaki önem çeşitli moda organizasyonları ve bunların müşterilerle olan ilişkilerine dayanıyor. Moda dünyasının merkezleri olan Paris, New York ve Londra farklı açılardan önem taşımaktadır. Her ülkede moda tasarımcıları, tek tür rolü destekliyor, tıpkı kendilerini artist, artist-craftsmen veya girişimci olarak görmeleri gibi... Çoğu yaşam tarzı uzmanı olan New York tasarımcıları, spesifik yaşam tarzlarını gösteren, gerçek veya hayali kıyafetler yaratmakta ustadır. Londra’daki tasarımcılar ise gençlerle yakın iletişim içindedir, moda tarzını etkileyen değişik popüler kültürlerdeki yaratıcılarla birliktedir ve bunlara kazanç getirenden çok çirkin, yıkıcı ve denenmemiş tasarılardan oluşan çevre daha yakındır. Moda kaynakları, akımları tarih boyunca değişim göstermiş, bir çok olaydan etkilenmiştir. Bunların sonunda da karmaşıklaşmaya başlamıştır. Tarihsel bazda modanın geçmişine göz atarsak bu değişimleri ve etkileri daha iyi anlayabiliriz. 1920ler...havailik, bolluk ve kayıtsız davranışlar zamanı... 1. Dünya savaşının sona ermesiyle insanlar daha özgür olmak, eğlenmek istiyorlardı. Bu dönemde 1800’lerin ortalarında giyilen kıyafetler erkeklerin günlük giysilerini oluşturuyordu. Renkli gömlekler giyiyor, üzerinde geometrik desenler, çizgiler olan kravatlar takıyorlardı. Kadınların giyim tarzı ise bağımsızlık hareketinden büyük oranda etkilendi. Çünkü Batı'da kadınlar eşitlik ve siyasi haklar için savaş veriyorlardı, bu savaş en "şık" ifadesini kadınların dış görünümünde ve giyimlerinde buldu. Bukleli, lüle lüle saçlar yerlerini kısa ve rahat kesimlere bırakmıştı. Fırfırlar, farbalaların yerine sadelik ve rahatlık öne plandaydı... Kıyafete ek olarak duruş, figür, saç ve kozmetik sektörü de gelişti. Bunda film endüstrisi ve artistlerinde önemli etkileri oldu. Erkeklerde resmi gece kıyafetlerini andıran manto kuyrukları vardı, bunlara şapkalar eşlik ediyordu. Smokinin popülerliği yavaş yavaş artsa da henüz kabul görmemişti. Resmi gece giysilerinin altına siyah deri ayakkabılar giyiliyordu. Dizden bağlı pantolonlar “knickerbockers” (daha sonraları “knickers” olarak kısaltıldı) iyi giyimli erkeklerin popüler giysisiydi. Paltolara büyük yama cepler, kemerler takılıyor, tek düğmeli ve genellikle omuzluk ile kullanılıyordu. Erkeklerin ayakkabıları ise “knickers”larla uyumlu haldeydi. 1925’te bol pantolonlar ortaya çıktı. Moda erkeklerin kıyafetlerini 30 yıl kadar etkiledi. Oxford çantaları ilk defa üniversitelerin knickers üzerindeki yasaklamalarını delmeye hevesli Oxford öğrencileri tarafından giyildi. 20’lerin başlarında kadınlar daha çok bol ve yüksek belli giysiler tercih ediliyordu. Giysi belleri zamanla kalçaya kadar inmesine rağmen bol kesim bir süre daha egemenliğini sürdürmeye devam etti. Ereklerde ise jazz giyimi çok hızlı bir şekilde moda olup, daha sonra da ortadan kalktı. Bu moda da ceketler uzun ve sıkı belli, uzun arka yırtmaçlıydı. Düğmeler çok sık dikiliydi. Tüvit giysiler bu zaman popülerlik kazandı. Kabarık dokunmuş yünlü kumaş anlamına geliyordu. Daha sonra bu terim evde örülmüş yünler için kullanılmaya başlandı. Ayrıca 20’ler düğmenin yılı oldu. 1893’te patentlenen fermuar ise 30’lara kadar yaygın olarak kullanılmamıştır. 1925’te belsiz kıyafetler ortaya çıktı, özgürlük savaşında eteklerinde vazgeçmeyen kadınlar, dizin biraz altına kadar inen pilili eteklere büyük rağbet gösterdiler. Ancak 1928’de tarzın tekrar değişmesiyle kıyafetler vücuda oturmaya başladı. En çok kullanılan dokuma malzemesi pamuk ve yün oldu, yüksek kalitesinden dolayı ipeğe rağbet olduysa da fiyatı yüzünden bu sınırlı düzeyde kaldı. Bu dönemin ortalarında suni ipek ortaya çıktı ve doğal olanının yerine kullanılmaya başlandı. Kadın yüksek modasının (haute couture) merkezi şimdi olduğu gibi Paris’ti. Ancak erkeklerin kıyafetleri Londra’dan etkileniyordu. Fransa’daki modacılar yenilikleri kolay kabul etmediğinden, bütün erkek moda dergileri Londra’daki stil ve trendlerden oluşuyordu. Bu dönemde erkeklerin diğer bir popüler giysisi fanila oldu. Fanila yünlü giysi anlamına geliyor. Fanila orijinal olarak ağır, konforlu, yumuşak yapılan hafif uyku giysisiydi. Gri popüler renkti ve gri fanila pantolonlara da “grayers” deniliyordu. Diğer moda renkler beyaz, bej ve çizgili modellerdi. Fanila pantolonlar geleneksel olarak ılık havalarda giyiliyordu. Gençlerde bütün gün fanila pantolonlar ve yakalıklarla geziyorlardı. Belki de basit tarzlar sayesinde giysi endüstrisi 1920’lerde büyük bir büyüme kaydedildi. Bu üretilen giysiler herkese uyumlu hale getirilirken makul fiyatlı giysiler daha tercih edilir oldu. 1922’de ülkelerin ilk outdoor alışveriş merkezi olan “The Country Club” Kansas City, Kansas’ta açıldı. Bugün hala faaliyetini sürdürüyor. 1930lar... Hazır giyime rağbet azalıyor... 24 Ekim 1929’da yaşanan büyük Wall Street Bunalımı’yla beraber moda da olumsuz yönde etkilendi. Bu bunalımın sebebi para politikasındaki yetersizlik sonucu ortaya çıkan para arzında mutlak düşüştü ve 1932 yılı sonuna kadar süren yaygın banka iflasları ve bununla ilişkili olarak da Amerikan Federal Rezerv Bankasının para stokundaki azalmayı önleyememesi bunalımın büyümesinde büyük bir rol oynadı. Bu bunalımdan sonra yaklaşık 8 milyon insanın işsiz kalmasıyla giysiye ayrılan bütçede ortadan kalktı. Giyim endüstrisi bütçe daralmasına sahne oldu. Kadınların dikiş dikme olayında büyük artış oldu. Çünkü yenisi alınmadan önce onarılıyor, yamalanıyordu. Hazır giyime rağbet azaldı ve stillerde olumsuz değişiklikler oldu. Kadın modasında 20’lerdeki salık ve erkeksi görüntünün yerini daha yumuşak, kadınsı çizgiler aldı. Kıyafetlerin topuklara kadar inmesine karşılık yakalarda omuz hizasına kadar indi. Yüksek belin tekrar revaçta olmasıyla beller daha ince, kalçalar daha küçük görünmeye başladı. Eteklerde detaylara dikkat edildi. Kadınlarda zerafeti, inceliği ön plana çıkaran giysiler modayken erkeklerde ise kıyafetler insan gövdesini büyük göstermeyi amaçlıyordu. Omuzlar vatkayla kaldırılıyor, giysi kolları da bileklere doğru daralıyordu. Double-breasted kıyafetlere talebin artması modern iş kıyafetlerinin ortaya çıkacağının habercisi oldu. Geniş omuzlu, yırtmaçsız ceketleri bol kesimli uzun pantolonlar tamamlıyordu. Bu kıyafetler gri, siyah, deniz veya gece mavisi oluyordu. Kışın kahverengi cheviot; baharda ise ince yünün içine beyaz, kırmızı, veya mavi tonlarından oluşan ipekli giysiler popülerdi. Bu zamanda çizgili takımlar erkeklerin gardırobunun standart elementi haline geldi. Tek, çift, chalk, geniş, dar çizgiler tercih edilenler arasındaydı. Kadınlarda ise kürkün bütün çeşitleri sabah – akşam kullanılmaya başlandı. Kürk atkılar, atkılar, paltolar, değişik aksesuarlar kadın kıyafetlerini süsledi. Şapkalar açıyla takılmaya başlandı, bere yerine cloche şapka takıldı, bu dönemin sonlarına doğru da türban ortaya çıktı. Ayakkabıda ise parmak ve topuk gösteren modeller, dans ayakkabıları, apartman topuklar, bilekten bağlı, tokalı modeller, çanta da ise boncuklu tasarımlar moda oldu. 30’ların sonlarında da deri kullanılmaya başlandı. Bütün bu incelik ve zerafete karşın spor kıyafetler ise erkeksi bir çizgi kazandı. Sportif giysiler, deri ceketler moda oldu. 1935’te Başkan Roosevelt’in yeni anlaşmasının sonucu olarak refah geri döndü. The rebounding ekonomi, iş kıyafetlerine yeni bir dizayn öngörüyordu. Bu, bu giysileri giyen iş adamlarının statüsünü mükemmelleştirmek içindi. Londralı bir terzi tarafından geliştirildiği için London Cut adına alan bu görünümde kıyafet kolları omuzlardan bileklere doğu inceliyordu, büyük cepler ve düğmeler, geniş ve sivri yakalardan oluşuyordu. Vatkalar omuz uçlarını bir hizada gösteriyordu ve ek kumaş kol boşluğunu dolduruyor, omuz bölgesinde bir perde (drape) oluşturuyordu. Bu detaydan dolayı, bu takım “London drape” veya “drape cut” olarak da biliniyordu. Bu yeni giysinin değişik versiyonları da daha sonra ortaya çıktı. Bunlarda 4 yerine 6 düğme, düğmelere doğru eğimli yaka ve daha uzun kenarlar vardı. Bunların moda olmasında Clark Gable, Cary Grant gibi birkaç Hollywood starının filmlerinde bu giysileri giymesi rol oynamıştır. O andan sonra da orta Amerika da popülerlik kazandı. Meşhur “Palm Beach” kıyafetlerinin dizayn edilmesi de 1930’lara dayanıyor. Bu kıyafetleri yapmada Gabardin’de kullanılmıştır. Bunlar çok çabuk bir şekilde Amerika’nın mükemmele eşit, ve Wall Street İş adamları arasında sıcak günler için tercih edilen çabuk bir şekilde yayılan yazlık kıyafet haline geldi. Bu zamanlarda blazers (pantolonu değişik kumaştan, parlak düğmeli bir tür ceket) popüler hale geldi. Bu kıyafetler 19. yüzyılın son zamanlarında İngiliz üniversite öğrencileri tarafından kriket, tenis oynanırken giyilirken bunun Amerikan versiyonu ise mavi, cam yeşili, tütün kahverengisi, krem renklerinden oluşmaktaydı. Bu dönemde zarar verici madde içermeyen yıkanabilir ve kolay taşınır kumaşlar ortaya çıktı. Günümüzde de kadınların vazgeçilmez aksesuarlarından olan naylon çoraplar, 1935’te naylonun kullanılmaya başlanmasıyla, üretilmeye başlandı. Bu döneme kadar düğmenin gölgesinde kalan fermuar, İlk başlarda ayakkabıda kullanılandı. Daha sonra da giysi parçalarını kapama amaçlı kullanılmaya başlanmasıyla popülerlik kazandı. 30’lu yıllardaki erkek modasını gangster etkisinden bahsetmeden tartışmak eksiklik olur. Gangsterler hırsız olarak küçümsenirken, çelişkili olarak giydikleri kıyafetler yüzünden “iş adamı” imajı çiziyorlardı. Ancak tipik iş renklerini ve stillerini seçmiyor ve her detayı çok uç noktalarda kullanıyorlardı. Daha sonraları gangster tarzına benzer giyinme yolunda gelen yoğun istekler üzerine New Yorklu yüksek modacılar “Broadway” takımını yaratmak zorunda kaldılar. 1931’de ise erkekler için moda dergisi olarak “Apparel Arts” bulundu. Daha sonra bu orta sınıf Amerikalı erkeklerin moda kural ve gelişimlerini içeren dergisi haline geldi. Bu on yılda kitle üretiminde yoğun desteklemeler oldu. Bunun sayesinde kadınlar bugünkü iyi kesimli, iyi dikimli kıyafetlere ulaştılar. Ancak 3 Ekim 1939’daki savaşla hem kadın, hem erkek modasındaki yoğunlaşma kesintiye uğradı. 1940lar...Dünyanın moda merkezi değişiyor mu??? 2. Dünya savaşı, dünya modasını sonsuza dek değiştirdi. Almanya moda kontrolünü eline geçirmeye başladı. Fransa moda evlerini Berlin’e taşıyarak Berlin’i, dünyanın moda merkezi olmasını istiyorlardı. Savaştan önce, New York’taki modacılar, Atlantik Okyanusu’nun etrafına geziler yaparak, her yıl Fransa’daki frapan ve zengin moda şovlarına katılıyor, geri dönüncede Paris’teki modayı kopyalıyorlardı. Birleşik Devletler Paris’ten uzaklaşınca yeni moda yaratma girişimlerine başladılar ve spor giyim üzerine yoğunlaştılar. Bunun sonunda da dünyanın spor giyim merkezi oldular. 1941’de hükümet bütün doğal kumaş stoklarına el koydu. Suni ipekli kumaş endüstrisi hız kazandı. Naylon çoraplar ortadan kalktı. 8 Mart 1942’deki US Government War Production Board giyimin her görünüşünü düzene soktu ve doğal ip kullanımını kısıtladı. Sivil giyimde kullanılan yün tedariki, askeri gereksinimi karşılamak için 204.000 tondan 136.000 tona indirildi. Bütün ülkelerdeki üretimler suni iple yapılmaya başlandı. Viskoz ve suni ipek bunlardan en çok kullanılanlarıydı. Ama maalesef bunlar iyi substitute değildi, çünkü sıcak tutmuyorlardı ve çekiyorlardı. Amerikan tasarımcılarının öncülüğünü yaptığı spor giyim modası lise kampüslerinden çıktı ve toplumun her katına ve her yaş grubuna uyum sağladı. 25 Ağustos 1944’te nihayet Almanya’nın Paris’i işgali bitmesiyle dünya moda sahnesine yeniden çıkan Fransa’da 53 modacı birleşerek seyahat eden bir sergi yarattılar. Savaş sonunda mecburen giyilen eski yamanmış giysilerden sıkılan kadınlar değişikliğe hazırdılar ve moda yumuşak, kadınsı ve romantik bir resme büründü. Bu dönemde revaçta olan detaylar ise: etek kenarlarında, yakalarda, bellerde olan dalgalanmalar; çan, birleşik ve a-line etekler; bluzlar; sütyen ve kemer olarak 2’ye ayrılmış korse ve tekrar ortaya çıkan naylon çoraplar. Tabi ki savaşın bitmesinin etkileri sadece kadın modasında yaşanmadı, erkek modası da bundan büyük bir oranda etkilendi. Stiller tam kesim ve uzundu. Bu değişimin bir nedeni de savaş zamanı olan kıtlığa karşı olan bir reaksiyondu. Uzun montlar ve tam kesim pantolonlar bolluğun ve lüksün simgesi olarak görülüyordu. Bu giysilerde fazla gösterişliden, hassas olana kadar tüm renkler vardı. El boyaması olan kravatlarında popülerliği vardı. Gökdelenler, egzotik ağaçlar, limuzinler, rodeo yapanlar, gün batımı ve bazen de pin-up kızları kravatların üzerinde görülen şekillerdendi. 2. Dünya Savaşından sonra, Paris’in yüksek modadaki gücünü geri almasıyla Amerikan tasarımcıları spor giyim alanında hız, güvenirlik ve saygı kazandılar. Savaş sonrası modasında en büyük değişikliklerden biri de erkeklerin modasının günlük gömleklere olan adaptasyonu oldu. 1946’da ve 47’de Hawaii veya Carisca gömlekleri ilk defa Kaliforniya ve Florida plajlarında giyildi. Bu gömlekler parlak renklerden yapılıyordu ve meyve, çiçek, ateş, kadın, deniz resimleri vardı. Bu dönemin sonunda erkekler üniformalardan yorulmuşlardı ve yeni bir görüntü istiyorlardı. Amerikan tasarımcıları dünyanın spor giyimi üzerindeki hakimiyetlerini bıraktılar. Amerika’nın spor giyimdeki trendlerini Avrupa uygulamaya başladı. Tarihte ilk defa, genç insanlar modayı yarattılar, yaşlılar da onları takip ettiler

C20Th Costume History Silhouette Timelines & Stencil Outlines1900 to 1950Fashion Historyhttp://http//www.fashion-era.com/C20th_costume_history/index.htm